EYNEGAZİNET'E HOŞ GELDİNİZ...  
  ANA SAYFA
  KÖYÜMÜZ HAKKINDA
  TARİHİMİZ
  FOTOĞRAF GALERİSİ
  EYNEGAZİLİLER FOTOĞRAF GALERİSİ
  VIDEOLAR
  İLKOKUL
  CAMİİ
  TARIM FAALİYETLERİ
  HAYVANCILIK
  NOSTALJI
  NOSTALJİ 2
  HABERLER
  ŞEHİT VE GAZİLERİMİZ
  TURBE VE YATIRLAR
  ÇEŞMELERİMİZ
  EYNEGAZI'DE SPOR
  GURBETTEN SILAYA
  ASKERLERIMIZ
  DEPREMLER
  AVCILIK-ATICILIK VE BALIKÇILIK KULÜBÜ
  BASINDA KÖYÜMÜZ
  BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ?
  EYNEGAZİ ŞİVESİ
  GÖKÇE KEÇECİ HATIRA ORMANI
  KUTLU DOĞUM ORMANI
  KYK ORMANLARI
  SELEKTÖR EVİ
  HALK EĞİTİM MERKEZİ KURSLARI
  ULASIM
  ZİYARETCİ DEFTERİ
  SIZDEN GELENLER
  CEVRE KÖYLER
  SİTE HAKKINDA
  DUYURULAR
  ARAŞTIRMA YAZILARI
  => Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında
  => Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında 2
  => Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında3
  => ATA YADİGARLARIMIZ
  BAGLANTILAR
Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında
Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında, ''İNE''
 
                                                                             Ramazan Topraklı
 
        Hamideli’nin[1] Gelendost kazasının Kötürnek köyü benim vatanımdır. Köyümün geçmişini araştırırken Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün 1993 yılında neşrettiği ve Hicrî 937 tarihli Muhasebe-i Vilâyeti Anadolu ve Rum-ili Defterleri’ne göz atarken, aşağıda görüldüğü üzere, İne, İne Bey, İne Gazi ve benzeri kelimelere sıkça rastladım. Bunları, bilgi bâbında, aşağıda sunuyorum:
 
Kısaltmalar; vt.- Vilayet, Lv.- Liva, kz.- Kaza, n.- Nahiye, k.- Karye, m.- Mahalle, mz.- Mezra, çf.- Çiftlik, çr.- Çayır,
 y.- Yaylak, ot.- Otlak, zm.- Zemin, kl.- Kal’a, b.- Bazar, c.- Cami, md.- Mescid, ms.- Medrese, zv.- Zaviye, nf.- Nefs
 
İne-beyi ve İne-beyi çf., (Ayvalu k. Simav kz.,Lala ve Ulu-kayı k. Uşak kz., Sungur k. Sazanos n., Yalnız-saray k. Arslan-Apa n., Yukaru-Acep k. Kütahya kz.,) Kütahya Lv.
İnehan ve İnehan çf.,  (Ak-kilise k. Eğri-göz kz., Karaca-kaya k. Kaş-yeňice n., Köpek ovası k. Sazanos n.) Kütahya, Lv.
İne Bey-oğlu cemaati, Yankuca mz.,Saruçam n. Adana Lv.
İne Bey Hacılu Cemaati, Küreciyan taifesi, Yörükan-i Maraş, Maraş Lv.
İne Bey Hacılu cemaati, Öküz-ini mz., Süleymanlu n., Boz-ok Lv.
İne Beylü cemaati, Pöhrenklü mz., Gedük n., Boz-ok Lv.
İne-beyi mz.,(Göl kz., Göynük kz., Söğüt kz.), Hüdavendigar Lv
İne-bey subaşı İmareti, Balıkesri nf. Hüdavendigar Lv
İne Bey evladı Bölüğü, Kara-hisar-i Develü n., Niğde Lv.
İne-bey-piri k.,Yeňice-i karasu kz., Sol kol kazaları, Rumeli
İnehan-pınarı dolabı,Yaylacık k., Selanik kz., Sol kol kazaları, Rumeli
İne-küpe k.Murtazaabad kz. Ankara Lv. (Şimdi İne olarak kullanılıyor. Kazan- Ankara)
İne-beği veled-i Atmaca, Merd-i Kal’a-i Samapor, Hersek Lv.
İne-beği veled-i Atmaca Çf.,Piripodn.HersekLv.
İne–oğlu ve İne–oğlu mz., Akyazı kz. Hüdavendigar Lv.
İne-düğün-özü divanı, Hızırbey-ili kz., Bolu Lv.
İne-göl-i Hızır k.,Şile kz., Koca-ili Lv
İne Ali ve İne Ali m., Manisa nf., Saruhan Lv.
İne Ali baba ve İne Ali baba zv., Manisa nf., Saruhan Lv.
İne b.,Oniki-divan kz., Bolu Lv.
İne Gazi, Hüdavendigar Lv.
İne Bey,Karasi Lv.
İne k., Kütahya kz.
İne ile ilgili isim listesinin devamı, yazının sonuna Ek- 1 olarak eklenmiştir.


[1] Hamit veya Hamideli Sancağının merkez kazasının Isparta olan adı 1891 yılında Hamidabat olarak değiştirilmiş olup son zamanlarda seyrek olarak Isparta adının da kullanıldığını görüyoruz. Ek- 2 de görüldüğü gibi 24. 10. 1926 tarih ve 4248 sayılı “iki isimli vilayetlerimizin yalnız bir isimle yadedilmesine dair kararname” sadece merkez ilçeyi kastetmesine rağmen, yanlış bir uygulamayla merkez ilçenin adıyla birlikte Vilayetin adı da Isparta olmuştur. Yalvaç, Karaağaç, Eğirdir, Uluborlu ve Keçiborlu nasıl birer ilçe adıysa Isparta da sadece Merkez İlçe veya Şehrin adıdır. 650- 700 yıl hep böyle olmuştur. Kocaeli – İzmit, Hatay- Antakya buna birer örnektir. Bahsedilen kararname ile Vilayetin adı Hamideli, merkez ilçenin veya şehrin adı ise Isparta olmalıydı.

          Şehr-i Zor (Kerkük) Sancağı’na ait 111 sayılı mufassal tahrir defterinde (1536 yılından sonra) de şunlara rastladım:
İne Beğ veled-i şeyhi, karye-i Hurmatı-yı Tezek, tabi-i Kerkük
Cum’a veled-i Davud,Karye-i Çubgan, tabi-i Dakük
Cum’a veled-i Yolu,Cema’at-i Gebran, Kerkük, tabi-i mezbur
Cum’a veled-i O, Cema’at-i Yahudiyan, Kerkük, tabi-i mezbur
Cum’a birader-i O, Karye-i Evcüş
İne Beğ veled-i Mazhar, Ta’ife-i Sülduz, tabi-i Kerkük, cebelü
İnehan veled-i Davud, Karye-i Süslü ve Keritan(Kertan), tabi-i Nilkaz  


İne Beğ veled-i Mahmud
İnedin veled-i O, Cema’at-i Sadat, Karye-i Babık
İne Beğ veled-i Hasan, Karye-i Evcüş
İne veled-i Abbas, Karye-i Lasun, Tabi-i Dakuk
İne Beğ veled-i Tur’Ali,karye-i Ali Saran
İne veled-i Hasan,karye-i Hurmatı-yı Tezek
İne Beğ veled-i şeyhi
İne-Bey veled-i O., karye-i Pulava
İne beğ veled-i mazhar, Taife-i Sülduz
İne-beğ veled-i O.,karye-i Helmin
İne-Bulağı mz. Kerkük n.
İne-hoca mz., (meş’ale  mz.), Musul Lv.
İne-beyimz.,(meş’alemz.),MusulLv
                                                     

         Adı geçen defterde, eynel veled-i isa bulunduğuna göre, bazılarının dediği gibi,  ine ile eyne  ve defterde Güzel ismi de geçtiğine göre, ine ile güzel de aynı değildir herhâlde diye düşünüyorum

         Eski defterler incelendikçe, Karahisar (Serik) yanında İnediğin köyü, Korkuteli çayı kenarında Karadiğin köyü, İnegöl’ün doğusunda Göl kazası ve Gölyusuf mezrası, Akyazı kazasında Gölbeyi köyü, Manisa’da Gölbeyi nahiyesi, Menemen’de Gölbeyi, Zağra-i Eskihisar kazasında Göllükend köyü ve 1391 yılında Eğirdir’de Hacı Hızır bin Gölbey isimlerine rastlanır.
Göl, Gölyusuf ve Gölbey birer insan ismi olmalıdır.


        Öte yandan, DLT de Köl veya Göl kelimesinin aşağıdaki şekilde kullanıldığı görülmüştür.
Köl Bilge Khan=Uygur Hanı’nın ungunu,
Köl İrkin—Karluk büyüklerine denir. Aklı göl gibi toplanmış, dolmuş demektir. İrkin=birikme, toplanma mânâsına geliyor. İrkmek=Birikmek, toplanmak demektir.
Ay – köle adlarından
AykölUç yakınında bir yer adı (İneköl= İnegöl adına dikkat)
Ayas – kölelere verilen adlardan
Köl yani Göl kelimesinininsanlara ad olarak verildiğini düşünüyorum. Bilgi yüklü, bilgi dolu, akıllı, tecrübeli, kalabalık veya büyük bir aşiret anlamlarına gelebilir.
 
         Bu kadar çok “ine” kelimesine rastlayınca meraklandım ve ine’nin ne anlama geldiğini, hangi dilden olduğunu, mingayrihaddin, araştırmak istedim. İne hakkında, ilgili zatlara sorular sordum.
          Ayrıca, ine kelimesinin bazı isimlerin önüne gelmesi dikkatimi çekmişti. Bilhassa Hamit Livası Uluborlu kazasının İnhisar köyüne halkın, hâlâ “ine sara” dediği aklıma geldi. İne Sara’nın adını halk doğru söylüyordu da, herhalde mahallî idarecileri anlayamadığı kelimeyi, bir yakıştırma ile yüzlerce yıl “ine sara” olarak telaffuz edildiği düşünülmeden, işin kolayına kaçarak, belki de o günkü genel eğilimlerin etkisiyle in ve hisar kelimelerini birleştirerek inhisar olarak değiştirmişlerdi. Böylece, bu yerin adı, 1946 yılı “meskûn yerler kılavuzu”nda da İnhisar olarak geçmişti. 
          Öte yandan, Ankara’nın Yeğenbey Vergi Dairesi’nin yakınında İne-bey Sübaşı Hamamı’nın adının onarım gördükten sonra Eyne Bey Hamamı olarak değiştirildiğini gördüm. Eyne’nin ne olduğunu sorduğumda, Arapça ‘nerede’ anlamında olduğunu öğrendim. Osmanlı Devleti’nin resmî dili Türkçe olan bir devlet olduğunu bizim insanımız pek düşünemiyor, İne kelimesini hemen Arapça zannediyor. Bunda, Osmanlı yazısından Latin harflerinden uyarlanan yeni Türk yazısına geçişin büyük etkisi olmuş olmalı ki, insanımız Osmanlıcayı Arapça sanıyor. Hâlbuki Osmanlıca aslında Türkçe bir dil idi. Ortaya çıkan Latin kökenli yeni yazımız da yetersizdir, zîra Türklere has bazı harfler yoktur: Yeñi, yeni olarak, doñuz, domuz olarak ve bedenimizin bir uzvu olan el ile yabancı mânâsına gelen el aynı şekilde yazılması bunun bir delilidir.
        Ciddî yanlışlara birer örnek olmak üzere bâzı eserler de gösterilebilir. Meselâ, Sait Kofoğlu’nun  TTK[1] tarafından yayınlanan “Hamitoğulları Beyliği” kitabının 270. sayfasında ine-bey, Eyne-Bey; Isparta ÜN dergisinin 862. sayfasında ine Fuat oğulları, Eyne Fuat oğulları; TTK tarafından yayınlanan Cevdet Çulpan’a ait Türk Taş Köprüleri kitabı sf. 94 de Bergama’daki İne Bey köprüsü de Eyne Bey şeklinde yazılmıştır.
         Halil İnalcık Hoca’nın bir kitabında da, Kara-Tekin köyünün adının Kara-diğin, oradan da Karadin olduğunu okumuştum. Köy halkının Karadin adını beğenmeyerek başka bir isimle değiştirdiklerini hatırladım.
          Köyümün Kötürnek[2] olan ismini “kötü örnek”ten geliyor diye 1960 larda Madenli adıyla degiştirmiştik. Kötürnek’in ne anlamına geldiğini araştırmak zahmetli olduğu için, değiştir gitsin demiştik. Benzer gerekçelerle, Erzincan-Tercan’ın Kötür köyü Bağpınar yapılmıştır. Yakın köylerimizden Örkenez[3] Bağkonak, Gelegermi Kozluçay, Manarga Dedeçam, Zengibar Muratbağı, Nudura Göksöğüt, Doňaşa Çiçekpınar yapılmıştır. Ağab köyünün adı da Agop’tan geliyor diye Koruyaka yapılmıştır. Hâlbuki Ağab adının Ağ-âb veya Ak-âb adından gelme ihtimali daha yüksektir. Ağ+ab=(Ak+ab)=berrak su veya eski bir Anadolu medeniyetinde Akap=Tepe mânasına gelir ki, köyün oturduğu yerin kıyısında hem su kaynakları hem tepe olup, çok eski bir yerleşim yeridir.
          Öyle anlaşılıyor ki, Türkler, kendi kurdukları köylere ve mezralara kendi adlarını vermişler, daha önce kurulmuş olan şehir köy ve yer adlarını ise muhafaza ederek sadece kendi ağızlarına uygun hale getirmişlerdir. Türkler, yer isimleri konusundaki bu yaklaşımlarını binalar ve yapılar içinde sürdürmüşlerdir: fetih ettikleri yerlerdeki yapıları tahrip etmemişler, yıkmamışlar, sadece kendi medeniyetlerine, yani kendi örf ve inanışlarına uygun hale getirerek kullanmışlar ve böylece o yapıların yıkılıp, yok olmalarını önlemişlerdir.
          Yıkıp yok etmek, Batı’nın anlayışına, Yunan-Roma’ya ait bir özellik ve uygulamadır.Roma’nın Kartaca ve şimdi yeri dahi belli olmayan Galya’nın eski başkenti Alesiya’da yaptıkları bunun en çarpıcı örneklerindendir ve batıyı anlamamız için önemli ipuçlarıdır. Endülüs’ün başına gelenler de pek farklı değildir. Son zamanlardaki Bosna savaşı’nda Sırplar


[1] Türk Tarih Kurumu
[2] Kötürnek 1530 da Afşar, sonra Ş.Karaağaç,1954 den sonra da Gelendost’un köyüdür. Örnek son 50-60 yılın kelimesi olup,Kötü DLT(Divan-ı Lügat-it Türk) de dam ,Kötür ise Kaldırmak-yükseltmek demekti ve Orhun Kitabelerinde de geçiyordu. Kötürmek bugün kullandığımız Götürmek ile aynı kelimeydi.
[3] Örkenez,Gelegermi,Manarga,Ağap ve Bahtiyar Yalvaç kazasının köyleridir.Nudura,Zengibar ve Doňaşa Karaağaç kazasının köyleridir.Nudura veya Nudra ismi Kırşehir taraflarında yaygın olan Noduran cemaatiyle alakalı olabilir.Zengibar’a halk hala Zengiler demekte olup,1530 defterlerinde de Zengiler yazılmıştır.Donaşa ise atalarımızın bin yıl evvel kullandığı Türkçe bir kelime olduğunu zannediyorum.Tonğa ve Şa dan meydana gelme birleşik isim:Toňaşa-Doňaşa veya Tonğar(soğukdan doňar) ile Şa ‘dan oluşan bir isim Doňarşa. Ayrıca, Mamaşa, İnanşa, Çaňşa, Urumşa ve Menteşa kelimelerinin kişi ve yer adları olarak kullanıldığını görüyoruz.

da Foça şehrindeki camiyi yıkmakla kalmayıp, yerine araba parkı yapmışlardır. Demek ki nereye ait olduklarını inkâr etmiyorlar.
Bu hususu belirten veciz bir olayı nakletmemde yarar görüyorum:
 
Bosna’daki Koniç (Atlılar) köprüsünün temel atma töreninde konuşan bir Boşnak yönetici:
” Bize komşularımız siz hangi taraftansınız diye soruyor. Bu köprüyü ilk defa Kanuni zamanında Türkler yaptılar. 1945 yılında Alman uçakları bombaladılar. İşte gördüğünüz gibi şimdi yine Türkler yapıyorlar. Mostar Köprüsünü XVI. asırda Türkler yaptılar. 1993 de Hırvatlar, bilerek ve isteyerek bahusus top atışlarıyla yıktılar. 2005 yılında yine Türkler yaptılar.[1] Biz de her zaman olduğu gibi yıkan değil, yapan taraftan olduğumuzu söylüyoruz.demiştir.  
 
            Maalesef, Türkler olarak, biz de, 1936 da Karaağaç Zekeriya Paşa mescidini, 1950 li yıllarda İstanbul’da yol açmak bahanesiyle yüzlerce tarihi eserimizi, Araplar da Ecyad kalesini yıkabildiğine göre İslam âlemi olarak artık, kendimizi tamamen batılılaşmış kabûl edebiliriz. O kadar batılı olduk ki, batı âlemine ait eserleri korumaya alıp, aynı batılılar gibi yalnız ve sadece İslâm medeniyetine ait olan eserleri yok ediyoruz.
 
            Biz tarihî mirasımız olan binaları yıkmakla kalmıyor, aynı zamanda bir başka miras ve tapu senedi olan yerleşim yerlerinin isimlerini de değiştiriyoruz. Hem Selçuklu, hem de Osmanlı zamanlarında birçok kavimle birlikte, genellikle de karışmadan yaşamış olduğumuz bilinmektedir. Bu isim değiştirme hastalığı bize Avrupa’dan geliyor. Balkanlarda 500-1000 yıllık Türk isimleri değiştiriliyor. Batı ile farkımız şu ki; onlar Türk isimlerini atıp kendi isimlerini alıyorlar. Biz ise kendi isimlerimizi atıp uydurma isimler alıyoruz. Hatta bu konuda o kadar ileri gidiliyor ki, Batılılar’ın isimlerini hortlatıyoruz. Son zamanlarda cehalet o kadar ileri gitmiştir ki; komşu köyümüz 7- 8 yüzyıllık Bahtiyar köyünün adının bile, orada daha önceleri yaşamış Bahtek isimli bir gâvurun adından geldiği söylenmişti. Ülkemizde yer isimlerinin değiştirilmesinin çok yanlış olduğunu düşünüyor, ister istemez bize söylenmeyen, söylenmek istenmeyen bir sebepten dolayı değiştirildiğini düşünüyorum.[2] Deniz üzerindeki saman çöpünün dalgalarla her tarafa sürüklemesi misali, kökleri olmayan insanlar ve cemiyetler de güçlü milletler tarafından her tarafa çekebilirler.
 
            Bu girizgâhtan sonra biz yine “ine” kelimesine dönelim.  İnegöl Belediyesi’nin internet sayfasında İnegöl adının kaynağı hakkında şunlar yazılmaktadır: “ilk Osmanlı eserlerinin birçoğunda şehrin ismi genellikle ine-göl (ayna-göl) şeklinde yazılmıştır. Ayrıca Osmanlı döneminde refah, huzurlu, mamur  yahut konumu itibariyle ayrıcalığı olan şehir ve yerleşim adlarının başına ‘ine’ kelimesi getirilerek vurgu yapılmıştır. İne bahtı, ine bolu, ine çay, ine oba gibi. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde ise şöyle açıklama yapılır. İnegöl ‘ezine göl’den türeme bir isimdir. Bu şehir fethedildiğinde Ezine günü yani Cuma günü imiş. Türkler bu isimdeki ‘ez’ harfini kaldırarak ine göl


[1] Bir Balkan uzmanı olan Prof. Dr. Mustafa Kahramanyol Beyin teklifi,” Mostar Köprüsünün insanlara ibret olması için Hırvatların yıktığı şekliyle bırakmak ve toplanan paralarla Mostar’a Milletler arası üne sahip olacak bir Mimarlık Fakültesinin kurulması” şeklindeydi. Şimdi Hırvatların yaptıkları kötülükler örtülmüş vaziyettedir.
[2] İstanbul, Edirne, Bursa, İzmit, Bolu, Ankara, Samsun, Giresun, Trabzon, Sivas, Antakya, Adana, Tarsus, Konya, Antalya, Kayseri, Manisa, İzmir, Isparta, Burdur ve daha birçok kentin ismi dururken Kürdiyle, Türküyle bize ait olan köy isimlerini değiştiriyoruz. Teke yerine Antalya, Menteşe Muğla, Saruhan Manisa, Canik Samsun, Hamid Isparta, Germiyan Kütahya, Elaziz Elazıg ve Hüdâvendigâr için Bursa diyoruz. 650 yıllık Hamideli adını, 36 yıllık Hamidabat ismini 1927 yılında terk ederek, sadece Isparta adını alabiliyoruz.

derler. Hala bu diyarlarda camilere “ine Damı” yani Cuma Camisi derler. Önceleri göl kenarında Cuma kılındığı için de ine göl derler. İnegöl ismi kaynağı için; efsanelere dayanılarak farklı yorum ve değerlendirmelerde halk arasında anlatılır.” denmektedir…
2007 Mayıs ayında, İnegöl tarihi hakkında çalışma yapan Recep Akakuş Bey’e konuyu sorduğumda; ine; merkez, ana, esas veya ilk manalarına gelmektedir. İnegöl’de hâlâ ine çay, ine çeşme gibi isimler vardır” dedi.
Fakir de, yukarıdaki izahtan, yâni camilere ’ine damı’ yani Cuma Camisi derler cümlesinden hareketle, ine’nin anlamını Cuma camisinden çıkarmak gerekir diye düşündüm. Bu yüzden de, dikkatimi Cuma’nın şartlarına teksif ettim. Cuma’nın şartlarının içinde müsaade edilmiş olması ve hürriyet dikkatimi çekti. Müsaade edilmesi demek, müsaade eden bir gücün varlığını gösterir ki, o güç orada güvenliği sağlar. Cuma kılabilmek için Cuma kılınan yerin güvenlikli olması ve Cuma kılan insanların da hür olması gerekir. İne damı demek güvenlikli ve emniyetli ev veya mekân demektir. İne kelimesi bir insanın adının önüne gelirse güvenilen insan yani emin adam, İne bir yerin adının önüne gelirse güvenlikli, huzurlu yer mânâsına gelebilirdi.
Türkçe sözlüklerden inam[1] , inan[2] , inamak[3]; güvenilen, itimat edilen, doğru, emin mânâlarına gelir.  Ayrıca, hâlâ Karaağaç ve civarında bana inamın yok mu denir, yani bana güvenin yok mu demektir. İnam > ina > ine veya inamak > ina > ine şeklinde değişikliğe uğrayarak kullanılmış olabilir.          
Bütün bu izahatlara rağmen kalbim tam mutmain olmuyordu.
Hicri 834 (M 1430) da Eşref bin Muhammed’in yazdığı ve Dr. Bedii N. Şehsuvaroğlu’nun 1961’de yeni harflerle neşrettiği (TTK¹ yayınlarından) Türkçe tıp kitabı olan HAZA’İNÜ’S SAA’DAT’ı okurken, inenmiş kelimesinin burulmuş, iğdiş edilmiş anlamında kullanılmış olduğunu ve Ali Bin İne Hace ismine rastladım. Buradaki inenmiş ve Ali Bin İne Hace kelimeleri Hicri 834 yılında Kostantiniyye’nin fethinden yaklaşık 20 sene kadar önce kullanılmıştı. Demek ki, bu gün bizim enemek olarak kullandığımız kelime Miladi 15. asrın başlarında inemek olarak kullanılıyordu. Sütçüler kazasının Bekirağalar köyü ve civarında, burulmuş veya iğdiş edilmiş tekelere hâlâ inenmiş deniyor. Buna benzer olarak, Enemek-ennemek-enlemek-en vurmak- en yapmak tâbirleri de şöyle kullanılmaktadır:
1-Bu gün ülkemizin birçok yerinde küçükbaş hayvanların bilhassa koyunların kulaklarının (birini veya ikisini) bir kısmını belli bir şekilde keserek koyun ve kuzulara bellik yapmaya enemek, enlemek, ennemek[4], en vurmak veya en yapmak denir. Bazen koyunları, kuzuları enedik (enledik-ennedik) denir. 15.asırda olsaydık kuzuları inedik deyecektik. Şayet bir çobana kaybolan kuzumuzu sorsak; çoban bize koyununuzun veya kuzunuzun eni nedir diye sorar, yani koyununuzun işareti ne, belliği ne, izi ne, mührü ne veya damgası ne demek ister. Buradan hareketle, eni olan birine veya bir yere ine deniyor olmalı. O halde ine bey, belli bir izi, belli bir işareti veya belli bir damgası olan bey demektir. İne gazi belli biri izi veya işareti olan gazi demektir. Belki de savaşta yaralanıp da bir iz taşıyan gazi ye de ine gazi deniyor olabilir.


[1] D.Mehmet Doğan-Büyük Türkçe Sözlük.
[2] D.Mehmet Doğan-Büyük Türkçe Sözlük
[3] Dr.Burhan Paçacıoğlu- (8-16)yy arasında Türkçenin Sözcük Dağarcığı-Sivas Cumhuriyet Üniversitesi yayını
[4] Çokcalık küçük baş hayvanların kulaklarını keserek işaret yapmaya enemek-enlemek, en vurmak, en yapmak; burmak veya iğdiş etmeye ise enemek denir. Büyük baş hayvanlara kızgın demirle işaret yapmaya isedağlamakdan dağ deniyor. Bazen hayvanların kulakları bıçakla kanatılarak veya dağ yaparak bazı hastalıklardan kurtulduklarına inanılır.

          2-Kendi köyümde yakinen vakıf olduğum; 1950- 1960 lı yıllarda buğdayların hasat zamanı, tohumluk yapmak için iyi başaklı buğdayları seçerek saplarını keserdik ki, bu yaptığımız işe buğday enedik derdik. Buğday enemede üç önemli husus vardır: a) kesme yapılıyor olması b) tohumluğun; arpa, çavdar, yulaf vs. gibi yabancı bitkilerden ayrılması c) daha iri ve dolgun başakların seçilmesi. Şayet, 15. asrın başlarında yaşamış olsaydık buğday enedik yerine buğday inedik diyecektik. İnebey ve inegazi de seçilmiş veya seçkin bey, seçkin gazi olacaktı.
 
         3-Enemek: burmak, iğdiş etmek mânâsına da gelir. Hayvanın haya ve damarlarının çeşitli usullerle kesilmesine de enemek denmektedir. Haza’inüs’Saadat kitabında enemek kelimesi, inemek olarak yazılmış. Cümlede inenmiş ( إننمش) olarak geçiyor. O zamanlarda hayvanları iğdiş etmek adetti; lâkin insanların iğdiş edilmesi veya hadım edilmesi olayı var mıydı bilmiyorum. Yine kitapta Ali bin İne Hace (İne Hoca)’deki İne Hoca iğdiş etmekten gelmiş olsaydı İne Hoca’nın yani İğdiş bir adamın oğlu olamazdı. Halbuk’i Ali, İne Hoca’nın oğludur. Yine ine iğdiş olmuş mânâsına gelseydi yazımızın başındaki ine-oğlu bulunmazdı.
        Bu izahatlardan anlaşılıyor ki en kuvvetli ihtimalle ine: bellik, işaret, iz, mühür veya damgası olan adam veya mahal anlamına gelmektedir. İne-damı da damların içinde farklı olan, içinde cemaatle namaz kılınıp hutbe okunarak belliklenmiş dam veya diğer damlardan ayrılmış olan ayrıcalıklı olan dam ‘ine-damı’ mânâsına gelebilir.
        1611- 1683 yılları arasında yaşamış Evliya Çelebi’nin yorumuna göre ise, İne=(Ez)+ine= Cuma. Yani İne bugün Cuma olarak kullandığımız kelimenin karşılığıdır. Bugün bizim çocuklarımıza ad olarak verdiğimiz Cuma isminin 111 numaralı Kerkük Mufassal defterinin dışındaki 1530 tarihli defterlerde hiç rastlanmamış olması, Cuma yerine geçen bir ismin olması gerektirdiğini ister istemez akla getirmektedir. Hatta Bursa’da tarihî bir köy olduğu söylenen Cumalı Kısık köyünün adı 1530 defterlerinde görülmemektedir. 1530’lu yıllarda Arapçanın yoğun konuşulduğu bölgelerde Cuma ismine rastlanılmasına rağmen batı Anadolu ve Rumeli vilâyetlerinde pek görülmemektedir. Selçuklu dönemindeki Farsçanın etkisinin Osmanlı döneminde yavaş, yavaş azalarak yerini Arapçaya terk etmesiyle İne kelimesinin yerini, Cuma kelimesinin aldığı söylenebilir.
      Türk dilinin Farsça’nın etkisinde kaldığı doğrudur. Türkler Anadolu’ya gelirken İran’da uzun süre kaldılar. Esasen, Fars dili ve kültürü bizleri daha Türkistan’da iken etkilemeye başlamıştır. Lâkin Türkler ve bilhassa Türkmenler, hayvancılığa çok önem verdiklerinden ve hayvancılık onların her şeyi olduğu için, hayvancılıkla ilgili kelimelerin Farsçadan etkilendiği kanaatinde değilim. Hayvanı iğdiş etmeye hâlâ burmak diyoruz. Anadolu’nun çok yerinde koyun enemek, ennemek veya enlemek, koyunların başkalarının koyunlarından ayırt edilebilmesi veya karıştırılmaması için koyunun kulağını belli bir şekilde kesmeye deniyor. Her koyun sahibinin en’i farklıdır. Afrika’da bazı kabilelerde kabile işareti olarak yüzlerine çizik atıyorlar. Türklerde de böyle bir olay olmuş mudur bilemiyorum.
 
     1946 tarihli Meskûn Yerler Kılavuzu’ndan alınan “ine” ile alakalı yer adları da şunlardır:
 
1- İne muhtarlık-Bitik (Kazan) Ankara. 1530 defterinde Ankara Livası Murtazaabad kazasının bir karyesi olup, İne-küpe olarak geçiyor. Küpenin mânâsına bakacak olursak şunları görürüz: Kübe (küpe) yarık = Demirden yapılmış zırh (DLT). Küpe’nin halka şeklinde olması ve 
Türk zırhlarının çelik halkalardan yapılmış olmaları küpe hakkında bir ipucu verebilir.Küpe adı, demir, çelik, sağlam veya güçlü anlamına gelebilir.
1530’da Ankara’nın Çubuk kazasında Karaca-ine diye bir köy bulunmakta imiş. Şimdiki Akyurt’un Karaca Köyü bu olsa gerektir.
2- İne bey      Mahalle                                              Bursa
3- İne bey      Mahalle-Demirci                               Kastamonu
4- İne bey      Mahalle-Samatya-Fatih                    İstanbul
5- İnebeyli     Muhtarlık-Ş.Koçhisar                                   Ankara
6- İnebeyli     Mahalle-Ali hocalar-İzmit                 Kocaeli
7- İne bolu     Muhtarlık-Bozdoğan                         Aydın
8- İne bolu     İlçe                                                     Kastamonu
9- İnece          Muhtarlık-Bulancak                          Giresun; ine ece’den gelme olabilir.
10- İne bel     Mahalle-Sarayköy-Terme                 Samsun; bel Türkçe bir kelime olup 4- 5 değişik anlamı vardır. Hepsinin de insan beli ile alâkalı olarak türetildiğini zannediyorum.
11- İneci         Mahalle-Tan-Mesudiye                    Ordu; dikkat çeken bir isimdir. İne işlemi (bellikleme veya damgalama işlemi) yapana deniyor olabilir.
12- İnecik      Bucak                                               Tekirdağ
13- İnecik      Muhtarlık-İnecik                              Tekirdağ
14- İnecik      Muhtarlık-Mordugan-Karaburun,    İzmir
15- İne dar     Köy-Gırana-Şemdinli                                    Hakkari; dar Türkçedir. Dar ise Arapça ve Farsça olarak da kullanılmaktadır. İne’nin Dar’ı yani İne’nin evi, İne’nin yeri demektir.
16- İne dırlı   Mahalle-Dere-İzmit                            Kocaeli
17- İne gazi   Muhtarlık                                           Bursa
18- İne gazi   Muhtarlık-Köprüören                      Kütahya
19- İne gazi  Mahalle-Uzungazi-Terme                  Samsun
20- İne gazili Muhtarlık-Sungurlu                          Çorum
21- İne göl     İlçe                                                      Bursa
22- İne göl     Yaylak-Yeniceoba-Cihanbeyli           Konya
23- İne köy    Muhtarlık-Şiran                                 Gümüşhane
24- İne özü    Muhtarlık-Şiran                                 Gümüşhane; İne’nin özü, yeri mânâsına
25- İnesi         Muhtarlık                                           Bursa
26- İnesli       Mahalle-Yerli-Terme                           Samsun
27- İne sökü Muhtarlık-Karasu                              Sinop; Sökü Türkçe olmalı. Sökmekten gelebilir, seki veya soku ile alâkalı da olabilir. Soku bazı yerlerde taştan yapılan dibek’e dendiği gibi, bizde taş dibekte pişmiş buğday veya bulgur dövülen uzun ağaç tokmağa denir.
28- İneşir       Muhtarlık-Turanlı-Bergama             İzmir; Şir Farsça aslan veya süt.
29- İnevi        Muhtarlık-Hasbel-Akdağmadeni     Yozgat          İne evi nden gelebilir.
DEVAMI 2.SAYFADA
KURULUŞ : 2006  
  KÜTAHYA MERKEZ EYNEGAZİ KÖYÜ WEB SİTESİ ''EYNEGAZİNET''E HOŞ GELDİNİZ...

 
BİZE ULAŞIN:
WEB SİTEMİZ İLE İLGİLİ HER TÜRLÜ SORU, GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELERİNİZİ BİZE BİLDİRİN.


E-POSTA : eynegazi@hotmail.com

  

 
LİNKLER  
  EYNEGAZİ KÖYÜ İLKOKULU
ESKİYÜREĞİL KÖYÜ
ESKİYÜREĞİL KÖYÜ 2
 
EYNEGAZİNET HAKKINDA  
  Web sitemizin Yayına Başlama Tarihi 24.09.2006'dır.
12.08.2013 tarihinden itibaren EYNEGAZİNET adı altında yayın yapmaktadır.

KÜTAHYA (Merkez) Eynegazi Köyüne ait web sitedir. Site, Eynegazi Köyü 'nün tanıtımı için yayın yapmaktadır. İnstagram, You Tube ve Facebook sosyal medya hesaplarımız mevcuttur.

UYARI !
Sitemizdeki fotoğraf ve videoların hiçbirisi hangi maksatla olursa olsun izinsiz kopyalanıp kullanılamaz.
Nostalji sayfalarımızdaki fotoğrafların telif hakkı sahiplerine aittir. Fotoğraflar sadece EYNEGAZİ KÖYÜ WEB SİTESİ'nde yayınlanması amacıyla sahipleri tarafından izin verilmiştir.

Avcıların Mekanı adlı sayfamızdaki fotoğrafların telif hakkı ve sorumluluğu fotoğrafların sahiplerine aittir.
 
KÜTAHYA MERKEZ EYNEGAZİ KÖYÜ WEB SİTESİ 2006 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol